bugün

entry'ler (27)

açık parfüm alıp güzel koktuklarını sanan varoşlar

Bir taneside soyle yazmisti 'Almayin o parfumleri uc bes gun uzerinizde durunca kotu kokuyorlar, adam gibi marka alin'
Yahu yavrucum kotu kokan sensin. Onca gun niye bir dus almiyorsun.10 liralik parfume, sirf ithal vergisi ve marka payi var diye 200 tl verecegine hamama git, evde banyo yoksa bile * *

açık parfüm alıp güzel koktuklarını sanan varoşlar

Bileseni ayni olan Ithal parfumu almayi marifet sanan, yerli.mali nenolirsa olsun dusman olan,zeki Avrupaliya okuz gibi marka parasi vermeyi seven, ahmakliklarina deli gibi vergi yapistirilan sonradan gormelerin zittidirlar herhalde...

akp nin kendi savaş uçağımızı yapıyoruz yalanı

Sierra Nevada Corp.'un sahibi Fatih Özmen Şubat ayında Alman havacılık şirketi 328 Support Services GmbH satın aldı. Bu şirket Dornier 328'in tüm haklarına sahipti. Kısacası bu haklar bir Türk'e geçmiş oldu. Şimdi o Türk bunu devredecek ve planlanan ilk uçak imal edilecek. Benim bildiğim kadarıyla buradaki haklardan istifade ederek 70 kişilik jet motorlu versiyonda üretilecek.
Bizim basın bizi hep dilediği yere yönlendiriyor. Bende ilk başta bunlara yalan ve aldatma gözüyle bakıyordum ama bu yerli üretim yapmanın kestirme ve akılcı bir yolu aslında...

rte nin papanın uçağı olduğu yalanını sıkması

Türkiye'deki islam düşmanı Hristiyan kriptoların gaz vermesiyle Akp'ye muhaliflikten beyni yemişlerin inandırıldığı şeydir bu başlık.

Papa'nın uçağı vardır. Hemde bu dünyada neredeyse parmakla sayılacak lidere tahsis edilen boyutta iki adet özel yapım uzun menzilli uçaktır.
Boeing 737 BBJ (Boeing Business Jets) olan bu uçakların işletmesini Alitalia yapar.

Bizim ülkede kripto Hristiyanlar vardır. Bunlar kah iktidarla yürür kah muhalefetle. Bunlar yeri gelince yobaz dincilerle bir olur Atatürk'e saldırır yeri gelir yobaz Atatürkçülerle bir olur islam'a saldırır.

Mesela Diyanetin Alo Fetva hattını ararlar. Ve şu soruyu sorarlar ''Atatürk dövmesi yaptırmak caiz midir?''
Diyanet cevap verir ''Dövme yaptırmak caiz değildir'' diye.
Bu cevabı alırlar gazetelerine ''DiYANET ATATÜRK DÖVMESi CAiZ DEĞiL FETVASI VERDi'' diye başlık atarlar. Tüm Atatürkçüler başlar Diyanete sövmeye.
Sonraki gün Atatürkçü kılığına girerler ''ATATÜRK ARAPLARIN DiNiNi SEVMEZDi'' diye başlık atarlar. Bu ülkenin dindarı başlar kendi kahramanına küfürler yağdırmaya. Seni parmağında oynatırlar kısaca.

Bugün olanda bu tiyatronun bir parçasıdır. Bu kriptolar için tek önemli şey bu toplumun ortak değerlerine saldırı olmasıdır. Nereye saldırıldığı önemli değildir. Temele ve harca saldırırlar. Yok etmek isterler. Bu ülkedeki zavallılarda bunlara eşlik ederler. Kimileri onları iktidarlarının destekçileri zanneder, kimileri de en dişli muhalif zanneder.
Kendine gel Türk halkı. Eğer akıllanmazsan aklını alacaklar. Eğer değerlerine, birlikteliğine sahip çıkmazsan seni yok edecekler.

yusuf ziya arpacık

KiTAPLARI
Başeğmediler
- DERT SOFRASINDAN BAL YEDiLER, BAŞ VERDiLER, BAŞ EĞMEDiLER...
"işte Gardiyan Muzo’nun cevabıyla beraber bana uzattığı bu alev alev yanan gazete kağıdı, hayatımın her noktasına ışık tutacak bir enerji kaynağı olmuştu sanki. Ben hücrede özgür, gardiyan dışarda esirdi. O dışarda korkudan titrerken, ben içerde zafer kazanmış orduların mağrur askeri gibi bir ileri, bir geri yürüyordum. Meşale gibi tuttuğum gazete kağıdı yanarak, ateşi elime dayanmıştı. Kalan parçayı bir hamlede hücre kapısından dışarıya fırlattım.
Artık özgürdüm. Esaret bedende değil, ruhta yaşanırdı. Dışarıda dolaşan milyonlarca esiri düşündüm. Kimi akşam sofrasına koyacağı bir rakı şişesinin, kimi bir çift yeşil gözün, kimi de bir arabanın. Maddeye esir olmuş ruh mahkûmları için yandı yüreğim. Acıdım... Onlar için duyduğum endişe bütün duygularımı bastırdı. Çıkış yolu bulunmayan bir esaret halkası kuşatmıştı insanoğlunu. Özgür esirler... Kafamda kıvılcım gibi çakan kavramlar mana itibarı ile yine allak bullak olmuştu."

Yolbaşı
- Irak Gerçeği ve Türkmenler’in Direniş Öyküsü
"Irak’ın geçmişinde çok büyük bir etkinliğe sahip olan Türkmenler bugün itibarıyla bölgede yok sayılmaya başlanmıştır. Irak yeniden yapılandırılırken ülkenin aslî unsuru olan Türkmen varlığının dışlanması mutlaka yeni problemleri beraberinde getirecek ve bu ‘oldu-bitti’ mantığı içerisinde siyaset üretenler mutlaka hüsrana uğrayacaklardır.
Yıllar boyu zulüm yurdunda yaşayan Türkmenler yine uyutulmuşluğun ve unutulmuşluğun verdiği yeni acılar içerisinde kendi kaderleriyle baş başa kaldılar. Tam bu çaresizlik anında:
-Yalnız değilsiniz, diye haykıran bir fedaî ordusu boy verdi Türkmen topraklarında.
Ülkücü Hareket diğer Türk yurtlarında olduğu gibi, çarenin tükendiği noktada esrarlı duruşuyla yine var olmuştu."

Kan Fırtınası
- AZERBAYCAN TÜRKLERiNiN SOYLU DURUŞU VE BARIŞ TAHRiPÇiSi ERMENiLER
"Orta sayfalarına kadar geldiğim kitabı kapatarak koltuk arkasındaki cebe yavaşca yerleştirdim. Uçakta boş yer yoktu. 30 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan eden ve emekleyen bir bebek devlet konumunda olan Azerbaycan’a seyahat eden bu insanları oldukça merak ediyordum. Yolculara bir göz attım. Herkes ayrı bir gaye ile aynı hedefe doğru hızla yol alıyordu.
Kimi cebine yüz dolar koymuş ve süslü elbiseler giyerek kuşanmış, işadamı edasıyla oraları çarpmaya gidiyor, kimi şarap ve rakı tüketimi için soydaşlarına yardım amacıyla, kimi de cinsel bereket tarlası olarak gördükleri sahada pratik yapabilmek gayesi ile yola çıkmışlardı. Düşmanlarının kanlı saldırıları yetmiyormuş gibi bir de öz ağabeylerinden ‘örtülü darbe’ yemeye hazırlanan Azerbaycan Türkleri, bu sosyal mikroplar karşısında nasıl direneceklerdi acaba?.."

Gün Doğarken
- ALTAYLAR'DAN TUNA'YA TÜRK'ÜN AYAK iZLERi
"-Sevgili Bozkurtlar, Uç Beyleri! Gazidervişlerim! Babur kimdir? Bir okuyun, araştırın. Türk’ün azmi, güç ve iradesi onun şahsında nasıl tecelli etmiş bir bakın. Yılgınlık ve yorgunluk tanımayan kanaat önderlerinin zor günlerde buhrandan sıyrılarak ne büyük destanlar yazdıklarına ve bir millete nasıl can suyu verip ayağa kaldırdıklarına yakından şahit olun. Bunalım dönemlerinde ortaya çıkıp kuvvetli bir meşale gibi ışık saçarak milletimizin yolunu aydınlatan şahsiyetleri çok iyi tanıyın. Yunus’tan, Mevlana’dan karasevdaları, Yavuz’dan deli kavgaları öğrenin.
1969 kışında buz kesen Erzurum ayazını iliklerimize kadar sarsılarak hissediyoruz. ‘Genç Ülkücüler Teşkilatı’ adı altında faaliyet gösteren ve odun-kömür yokluğundan dolayı sobası yanmayan Ocak’ta, 50 kişi kadar oldukça heyecanlı bir dinleyici topluluğu var. Hem soğuk hava hem de konuşmacının her bir kelimesi âdeta top patlaması gibi duvarda yankılanan sert sözleri, salonu yerinden oynatıyor. Herkes bu müthiş sesin ahenk ve cazibesine kapılmış, Sovyet yayılmacılığının ulaştığı tehlikeli boyutları, kendi idraki nispetinde kavramaya çalışıyordu."

Osman Batur
- VE ASRIN iBRETLi OLAYLARI
"- Hey Türk, sen bu taraftan!
Görevli memur önce Çince, anlamadığımı fark edince de ingilizce olarak seslenmişti.
Çinlinin ağzından dökülen “Türk” kelimesi bomba gibi yankılandı terminalin mermer döşemeli dar avlusunda. Yolcular ve alan çalışanları bana garip garip bakıyorlar. Sanki akıbetimi görüp de halime acıyorlarmış gibi bir halleri var. Herkes bana dönmüştü.
Ancak bu yoğun ilgi fazla uzun sürmedi. Polislerden birkaçının, işinize bakın der gibi tehdit dolu bakışları ile herkes tekrar eski vaziyetini aldı. Bir an için duraksamış olan hayat yeniden başlamıştı.
Tek başımayım… Öğlen vakti… Urumçi Havaalanı dış hatlar terminali…
Görevliler yaklaşarak beni ortalarına aldılar. Koluma uzanan gevşek eli yavaşça iterek hafif ve kontrollü bir direnç gösterdim. işe yaramıştı.
Aslında meçhul rakiplerimi kısmen de olsa küçük bir teste tabi tutmuş oluyordum."

yusuf ziya arpacık

Yusuf Ziya Arpacık (d. 01.05.1958, Erzurum) 1 Mayıs 1958 yılında Erzurum'da doğdu. Çocukluk yılları Erzurumun zor tabiat şartları içinde geçim mücadelesi içerisinde geçti. Gençlik döneminde ise, 1980 öncesindeki fırtınalı savaş günlerinin tam orta yerinde buldu kendini. istanbul Üniversitesi’nde Tarih Bölümünde tahsilini sürdürürken, 13 Şubat 1978’de dönemin siyasi atmosferinde tutuklanarak hapse girdi. Defalarca cezaevi değiştirildi, defalarca kaçmaya teşebbüs etti. ‘Yusuf Hoca’, Sağmalcılar, Kartal Maltepe, Selimiye, Harbiye, Samsun, Vezirköprü, Paşakapısı, Mamak, Yozgat, Bartın ve Gaziantep cezaevlerinde kaldı. Sağmalcılar ve Yozgat cezaevinden olmak üzere iki defa cezaevinden kaçtı.
Tamamı yaklaşık on yıl olan hapis hayatının yarısını hücrelerde geçirmek zorunda bırakıldı, kitaplar vasıtasıyla cezaevi koşullarında yabancı dil öğrendi, bulunduğu cezaevlerindeki yabancı tutuklularla bu lisanların pratiğini yapmaya ve daha iyi öğrenmeye çalıştı. Hapishaneden çıkınca siyasi mücadelesine kaldığı yerden tekrar başladı. 1992 yılında henüz yeni kurulmuş Azerbaycan'a karşı Rusya ve iran desteğindeki Ermenistanın Karabağ savaşını başlatması üzerine arkadaşlarıyla birlikte Kafkaslar’a geçti. Uzun süre burada çatışmalara katıldı. 2003 yılında Amerika - Irak savaşında Türkmenleri korumak üzere Kerkük’e geçti. Birçok ülkede Türkleri korumak adına 'fiziki etkinlikler’' örgütlemiş ve kendisi de faal olarak katılmıştır. Bu arada çıkan öğrenci affından faydalanarak devam ettiği üniversiteden, 27 sene sonra da olsa tahsilini tamamlayarak diplomasını alabilmiştir. Evli ve üç çocuk babası olan yazar ingilizce, Arapça, Farsça ve Rusça bilmektedir.
Dövüş sanatları konusunda uzmandır. Bir dönem Alparslan Türkeş'in yakın korumalığını üstlenmiştir. Ülkücü camia içinde saygı duyulan isimlerdendir. Milliyetçi Hareket Partisinin Diyarbakır mitinginde diğer 17 kişiyle birlikte gözaltına alınmıştır. Adı Ergenekon Kumpası olarak bilinen davalara dahil edilmeye çalışılmıştır.

izmir denince akla gelen şeyler

Çağdaşlık, medeniyet, güleryüz gelirdi akla.
Şimdi göçlerle değişiyor hızla.

mehmet ağar

Pkk ile mücadele eden isimler arasında önemli yer tutar. Pkk'nın elindeki uyuşturucu gelirlerini bertaraf etmeye çalışmışlar ancak bu yolda batı destekli siyasi bir komployla karşı karşıya kalmışlardır. Aynen günümüzün Ergenekon tiyatrosu onlar için Susurluk adıyla teşkil edilmiştir. Amerikalıların bir sözü vardır ''Biz onların kahramanlarını hain, hainlerini kahraman haline çeviririz.''

damda yatmak

Diyarbakırda bir adamın 4 çocuğu damdan düşüp ölmüştü iki sene içerisinde. Adama yahu dama tahta çak çocuklar uyuyorken düşüyor işte dedik, adamdan ne cevap gelse beğenirsin ''Ben yapamam devlet gelip yapsın.'' Ağzımız açık kaldık ama herifte zaten var 22 çocuk. Anlaşılan kurtuldum diye bakıyor gidenin ardından.

suriyeliler kardeşimizdir

Kardeştir ama sen daha şehir yüzü görmemiş adamı istanbul, izmir, Ankara gibi şehirlere koyarsan sapık bir kardeşin olur sadece. Halen daha ciddi bir adım yok onlarla ilgili. Saldım çayıra mevlam kayıra politikası nedeniyle önümüzdeki 20 yıl çok sancılı geçecek. Kimse gideceklerini düşünmesin artık. Geride hiç bir şeyleri kalmadı artık. Esad ne var ne yoksa hepsini bombaladı geri dönemesinler diye. Kısacası hem onları adam etmek için yardım edin hemde kendinize, çoluğunuza çocuğunuza mukayet olun artık...

suriyelilerin iyice ahlaksızlaşması

Bu insanlar Suriyenin köy bile denmeyecek yerleşim yerlerinden alınıp şehrin göbeğine konuldu. Hayatlarında kadın yüzü görmeyenler şehirde mini etekli kızları görünce sapıtıyor. Bu insanları herhangi bir adaptasyona tabi tutmadan şehirlere salan iktidara ne demeli. Önce küçük şehirlerde tutulup ardından kademeli olarak şehirlere geçişleri sağlanmalıydı. Ama rakam gerçekte o kadar büyük ki baş edemediler. ilk başta 200 bin dediler. Onlar 200 bin derken ben 3 milyon diyordum. Ve bugün onlar 2 milyon diyor. Ben net söyleyebilirim ki 5 milyona yakın insan var göç eden. Tabi burada en temel suçlu olan Esad'ıda unutmayalım. Sırf o saltanat koltuğunu bırakmamak için koca bir ülkeyi yok etti. 16 milyon nüfustan kaldı sana 5 milyon.
Üzerine bir de Lübnana sığınanları orada da rahat bırakmadılar. Hizbullah eliyle kamplarda katliamlar yaptılar ve yapıyorlar. Araştırın...

zekeriya önge

Vikipedia'da Zekeriya Önge'nin sayfasının açık kalması için bir tartışma başlatıldı. Ailesi fakir diye, ideolojik bir kampın üyesi değil diye bu masumun adının silinmesine izin vermemek gerektiğini düşünüyorum. Bu ülke katili Erdal Eren için onlarca kitap, şarkı vs. yaptı. Çünkü o ideolojik bir sınıfın eline silah tutuşturduğu bir insandı. Peki ama Zekeriya? Ne kimseye bir ideoloji dayatma derdi vardı ne de başka bir çabası. Tek dersi en kutsal olan şey 'Yaşamaktı'. Şimdi gelin onun yaşamasına destek olalım. Sizde girin ve sayfanın kalması yönünde oy kullanın. Unutmayın ki dönemin emperyalist ellerinde iç savaşa doğru sürüklenen ülkenin masum bir kurbanıdır sadece o.
https://tr.wikipedia.org/...%96nge#Zekeriya_.C3.96nge

erdal eren

Türkiyede adam gibi solcu mu var ki? Bir çoğu ülkeye ihaneti solculuk sanıyor. Yarın Amerika gelse bu tipler şakşakçılık yapar.
Zekeriya Önge 19 yaşında katledildi. Hiç bir suçu yoktu. Ne kimseye ideoloji dayatıyordu ne de başka bir şey. Katlettiler onu. NAsıl ki en son savcıyı katleden teröristleri temize çekmeye çalışıyor sapık bir kafa benzeri bu olayda da geçerli.
işin daha da kötüsü bunlar gerçeklerden o kadar kopmuş ki anlatamazsın hiç bir şeyi.

zekeriya önge

Ve tamda beklenildiği gibi oldu. Vikipedia'daki örgüt üyeleri Zekeriya'nın sayfasına yine saldırdı ve sildi...

vikipedia entelektüelleri

Vikipedia özgür ansiklopedi der kendine ama nedense sol örgütlerin işine gelmeyecek her türlü sayfayı anında silen denetçilerle dolu.

vikipedia entelektüelleri

Vikipedia'da sol görünümlü faşizim egemendir. Hizmetlileri vardır Vikipedia'nın. Bunlar teröristlere sayfa açarlar ama Şehit olmuş askerlere sayfa açmaya kalkınca, alay eder gibi 'Madde 6: Kayda değer olmayan kişi' diye gerekçe göstererek sayfayı kapatırlar. Yani şehit olan kayda değer değil ama onu katleden kayda değer.
Vikipedia adeta Türkiye düşmanı görevlilerle donatılmış halde. Her maddeyi militan bir hale çeviriyorlar.

Mesela şehit edilmiş Zekeriya Önge sayfasını engelleyen ve onu katledenin sayfasını gözü gibi koruyan : Eldarion

erdal eren

1961'de doğup 19 yaşındayken teröre bulaşan ve sırf ona silah doğrultmadı diye 19 yaşında masum bir Anadolu çocuğu olan Zekeriya Önge'yi kalleşçe sırtından vuran insan.

Komünist takılan emperyalizmin piyonu Türkiye düşmanlarının sürekli yalanlarla kamufle etmeye çalıştığı cinayetin sorumlusu. Ailesi 19 yaşında der ama bunlar yaşını küçük göstermeye çalışır. Adamın kimliğinde 1961 doğumlu yazar ama bunlar 1964 doğumlu diye algı yaratmaya çalışır.
Adam ifadesinde öldürmek amacıyla ateş etmedim yani kazayla oldu der ama bunlar yok öyle şey der. Kısacası yersen sana her türlü yalanı itelerler. Türkiyede solcu olmaktan utandırırlar bizi. Sol'u vahşet ve şiddetle bir araya getirip arkasındaki halk desteğini kırma projesinin üyeleridir maalesef...

erdal eren

Zekeriya Önge (23 Nisan 1960, Çamoluk, Giresun - 2 Şubat 1980, [1] Ankara), 12 Eylül askeri müdahalesi öncesinde bir terörist eyleme müdahale ederken terör örgütü Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Erdal Eren tarafından tabanca ile vurularak ölen askeri inzibat eri. Evli, çocuğu yok. Annesinin adı Telli, babasının adı Aziz. [2]
Terör örgütü Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyeleri Ankara Hoşdere Caddesinde eylem yapıyordu. Asteğmen Murat Kılıç komutasındaki 12 kişilik askeri tim olay yerine geldi. Araçtan inen askerler, slogan atan topluluğu dağıtmak ve kişileri yakalamak için harekete geçti. Kalabalık sağa-sola dağılmaya başladı. Askerler, Reşat Nuri Sokak’a doğru slogan atarak giden grubun peşine düştü. Mahkeme tutanaklarında olay şöyle geçti “8 numaralı Ayyıldız Apartmanı’nın bahçesinde, sanık, elindeki tabancayla inzibat erlerine 3 veya 4 el ateş etti. inzibat eri Zekeriya Önge yaralanıp yere düştü. Kalaslar arasında gizlenen sanık Erdal Eren, etrafının çevrilmesi üzerine ellerini havaya kaldırarak teslim oldu. Kalaslar arasında yapılan aramada tabanca bulundu. Er Zekeriya Önge, hastaneye kaldırılırken yolda vefat etti. Yapılan otopsisinde, sırtından mermi giriş deliği tespit edildi. Merminin, sanık Erdal Eren’in tabancadan atıldığı dair tereddüde yer verecek hiçbir durum bulunmadığı kanaatine varıldı.” Erdal Eren, 17 Mart 1980 tarihinde mahkeme heyetine sunduğu ve dava dosyasının 86. dizininde yer alan el yazısında “öldürme kastı bulunmadığını” belirtti. [1]
Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Erdal Eren, 2 Şubat 1980 günü gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. 12 Eylül Askeri Müdahalesinden sonra Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980'de 19 yaşındayken Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi.
Nüfustaki doğum kaydı 25 Eylül 1961 olan Erdal Eren'in, temyiz aşamasında Avukatları davayı sürümcemede bırakmak için fizyolojik olarak 18 yaşından küçük olduğunu öne sürdüler, gerçek yaşının tespiti için kemik grafilerinin çekilmesini ve tıbbi tespit yapılması istendiler. Herkes bilir ki Anadoluda çocuklar nüfusa geç kayıt edilir, erken kayıt, yani çocuk doğmadan kayıt diye bir durum dünyanın hiç bir yerinde görülmemektedir. Avukatların asıl amacına vakıf olan Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, "doğum tarihinde bir ihtilaf olmadığı" gerekçesiyle bu talebi kabul etmedi ve cezayı onayladı.[1]

zekeriya önge

Sözde komünist özde ise emperyalizm piyonu terör örgütü sempatizanların yalanlar söyleyerek ve hatta bu yalanlara kendilerini de inandırarak gizlemeye çalıştıkları cinayetlerinin kurbanı.

Ailesinin bile 19 yaşında dediği, nüfusta kaydı 1961 olan katil Erdal'ı 17 yaşında gösterme çabasına girişmiş zihnin kanlı ellerinin kurbanı.

Gerekirse öpe öpe sizi komünist yapacağız diyen faşist, zorba beyinlerin aslında klasikleşmiş cinayetlerinden bir tanesinin daha kurbanı.

Adına açılan Wikipedia sayfalarına bile bu terör örgütleri tarafından hala saldırı yapılan Anadolu'nun gencecik masum çocuğu.

Şöyle geçiyor olay Wikipedia'da, bu faşist komünist maskeliler saldırıp kapatmadan buraya da aktarmış olalım olayları oradan;

Zekeriya Önge (23 Nisan 1960, Çamoluk, Giresun - 2 Şubat 1980, [1] Ankara),
12 Eylül askeri müdahalesi öncesinde bir terörist eyleme müdahale ederken terör örgütü Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Erdal Eren tarafından tabanca ile vurularak ölen askeri inzibat eri. Evli, çocuğu yok. Annesinin adı Telli, babasının adı Aziz. [2]

Terör örgütü Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyeleri Ankara Hoşdere Caddesinde eylem yapıyordu. Asteğmen Murat Kılıç komutasındaki 12 kişilik askeri tim olay yerine geldi. Araçtan inen askerler, slogan atan topluluğu dağıtmak ve kişileri yakalamak için harekete geçti. Kalabalık sağa-sola dağılmaya başladı. Askerler, Reşat Nuri Sokak’a doğru slogan atarak giden grubun peşine düştü. Mahkeme tutanaklarında olay şöyle geçti;
“8 numaralı Ayyıldız Apartmanı’nın bahçesinde, sanık, elindeki tabancayla inzibat erlerine 3 veya 4 el ateş etti. inzibat eri Zekeriya Önge yaralanıp yere düştü. Kalaslar arasında gizlenen sanık Erdal Eren, etrafının çevrilmesi üzerine ellerini havaya kaldırarak teslim oldu. Kalaslar arasında yapılan aramada tabanca bulundu. Er Zekeriya Önge, hastaneye kaldırılırken yolda vefat etti. Yapılan otopsisinde, sırtından mermi giriş deliği tespit edildi. Merminin, sanık Erdal Eren’in tabancadan atıldığı dair tereddüde yer verecek hiçbir durum bulunmadığı kanaatine varıldı.” Erdal Eren, 17 Mart 1980 tarihinde mahkeme heyetine sunduğu ve dava dosyasının 86. dizininde yer alan el yazısında “öldürme kastı bulunmadığını” belirtti. [1]
Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Erdal Eren, 2 Şubat 1980 günü gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. 12 Eylül Askeri Müdahalesinden sonra Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980'de 19 yaşındayken Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi.
Nüfustaki doğum kaydı 25 Eylül 1961 olan Erdal Eren'in, temyiz aşamasında Avukatları davayı sürümcemede bırakmak için fizyolojik olarak 18 yaşından küçük olduğunu öne sürdüler, gerçek yaşının tespiti için kemik grafilerinin çekilmesini ve tıbbi tespit yapılmasını istediler. Herkes bilir ki Anadolu'da çocuklar nüfusa geç kayıt edilir, erken kayıt, yani çocuk doğmadan kayıt diye bir durum dünyanın hiç bir yerinde görülmemektedir. Avukatların asıl amacına vakıf olan Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, "doğum tarihinde bir ihtilaf olmadığı" gerekçesiyle bu talebi kabul etmedi ve cezayı onayladı.[1]

mehmet ali öz

Artık kimsenin niyetinden emin olamadığımız için, bu tür işlere de temkinle yaklaşmamız lazım diyorum. Bence insanlarda hemen atlamasın. ''Bu ülkede pırıl pırıl derelerin altından nice yılanlar akıp gitti'' bunu unutmasın kimse...